21 Haziran 2011 Salı

CANAN TAN -İZ


Hayran olur, imrenir hatta kıskanırım gazetelerde günlük yazı yazan köşe yazarlarını. Merak ederim doğrusu nasıl bulurlar her güne ayrı bir konu. Her gün farklı bir konuyu nasıl bu denli etkileyici ve güzel yansıtırlar şaşıyorum doğrusu. Böylesine imrendiğim birkaç yazarı örnek alarak bir sene öncesinde başladığım yazarlık serüvenimde kimi zaman elime kalem kağıdı aldığım an ardı sıra dökülen sözcükler cümlelere dönüşebilirken kimi zaman ise o sözcükler kısa bir cümle bile kurmamak için zihnimin en ücra köşelerine saklanırlar.


Uzun süredir zihnimin ücra köşelerinde saklanan sözcükleri bulmakla meşgul olduğum için yazmaya ara vermiştim. Okuduğum; ama yorumlanmayı bekleyen birkaç kitap kitaplığımda bana hadi dercesine her gün gözüme ilişiyor. Şöyle bir baktım bloğuma neredeyse bir ay olmuş bir şeyler yazıp, paylaşmayalı. Tüm bunları düşünerek güncelliğini hala koruyan Canan Tan’ın İz kitabını tanıtmak istedim.

Okuyucularını yormayan ve her yaştan, her kesimden okuyucuya erişebilen Canan Tan’ın bir kitabını daha okumuş olmanın zevkiyle, bana birkaç saatlik uzakta olan babama olan sevgimi ziyadeleştiren ve ona olan özlemimi gün yüzüne çıkartan esere ve yazara teşekkürlerimi borç biliyorum.

Farklı şehirlerde, farklı hayatlar yaşıyor olsak da benim için baba: Güvenin, gücün, sevginin ve saygının göstergesi olup güçlü ve yaş ne olursa olsun yakışıklı bir prenstir. Nitekim ki İz kitabındaki ana kahramanımız Verda içinde baba, dünyada yeri doldurulamayan biricik kahramandır.

İz, gerçek hayatta da karşımıza çıkabilecek bir baba-kız öyküsünü tüm sadeliği ile okuyucularına aktarmaktadır. Biricik kahramanım diye nitelendirdiği babasına aşık küçük bir kız olan Verda, annesi ile babasının boşanması ile annesinin yanında kalır. Annesi her fırsatta babasını kötüleyip, adının evde anılmasını bile yasaklamıştır. Bu durum karşısında Verda’ nın da içinde babasına karşı oluşan öfke yumağı büyüse de hala onu çok sevmekte ve onu yeni eşinden ve üvey kardeşinden kıskanmaktadır.

Bir gün aniden bir haber gelir ve babasına hasret olarak geçirdiği günlerin sonunda geç de olsa babasını affeder. Gözyaşları içinde çıkar İstanbul’dan ve ilk uçakla Ankara’ya gider. Acele etmesi gerekir; çünkü kendi silahı ile intihar eden babasının cenazesine yetişmek ister. Ankara ‘ya ayak bastığı andan itibaren babasına dair anıları gözünde canlanır ve babasından ayrı geçirdiği günlerin pişmanlığını en acı şekliyle yaşar. Bu pişmanlığı bir nevi azaltmak ve vicdanını rahatlatmak için babasının neden intihar ettiğini çözmeye çalışır. Yavaş ve emin adımlarla çalışarak yorucu günlerin ardından babasının ardında bıraktığı sır perdesini kaldırır. Artık vicdanı rahattır; ama özlemi, sevgisi ve pişmanlığı daha bir ziyadeleşmiştir.


Her yaştan ve her kesimden okuyucuya tavsiye edebileceğim ve soluk soluğa okuyacağınız, farklı bir Canan Tan romanını mutlaka okumalısınız...