28 Kasım 2011 Pazartesi

YOLCU SEYİT AHMET ŞEN

Yolcu


Günümüz yazarlarını tanıma, yeni yazarlar, yeni söyleyişler keşfetme merakımın devam ettiği şu günlerde bu defa kitapçı rafında dikkatimi çeken Seyit Mehmet Şen ‘e ait Yolcu isimli kitabıydı.

Yazar hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan okumaya başladım kitabı. Edebi bir anlatımdan oldukça uzak bir kitap olmasına rağmen konusu ilgimi çekmişti. Köylerinde lise olmadığı için büyük şehirde eğitim hayatına devam etme hayalini kuran bir gencin daha liseye başlamadan, büyük bir şehre gitmeden anne ve babasını bir trafik kazasında kaybetmesi ile eğitim hayatı boyunca verdiği mücadeleyi ve sevdiği kıza kavuşmasını anlatıyor kitap.

Anne ve babasını kaybedip hayatla bir başına mücadele etmek zorunda olan Ahmet ‘e köylüler yardım etmek istese de o bu yardımları görmezden gelerek bir gün sabaha karşı gizlice evini terk eder ve yoldan geçen bir kamyonete binerek kaderin onu götürdüğü yere doğru gider. Ahmet, kamyon şoförü Yetimin İbrahim isimli kişi ile çok iyi anlaşır ve bu yol arkadaşlığının neticesinde İbrahim, Ahmet’i evine götürür. Eşi ve çocukları ile tanıştırır, bir süre orada kalan Ahmet orada kendini iyi hissetmez ve köyünden çıkarken aldığı bir miktar para ile ev tutar, liseye yazılır ve babasının mesleği olan marangozlukta kendini yeterli görerek mahalledeki bir marangozun yanında işe başlar. Hem parasını kazanır hem de eğitimine devam eder. Kimi zaman okulda başarısız olduğunu, büyük şehirde yaşamın zor olduğunu düşünerek köye dönmek isterse de anne ve babasına verdiği sözü hatırlayarak yaşamına devam eder. Nihayetinde inşaat mühendisi olur ve yıllardır gitmediği köyüne gidip anne ve babasının mezarını ziyaret ederek ”Size verdiğim sözü tutum anne, baba” demek ister. Ayrıca köyde sevdiği kızla da evlenmek ister.

Bir sabah köye gitmek için hazırlanırken garip görünümlü bir ihtiyar adamın Ahmet’in yanına gelip beni de gideceğin yere götür demesi ve Ahmet’in ondan çekinip tek başına yolculuk etmesi; ama tam köyüne yaklaştığında o garip görünümlü ihtiyarın Ahmet’in yardımına yetişmesi romandaki garipliklerin ilk başlangıcıdır. Sonrasında şeyhler, dergâhlar, ayinler ve türbelerle süslediği anlatımı romana masalımsı bir hava katmış. Dergâhtaki şeyhin Ahmet’in, hayat hikâyesini bilmesi, yaşamına dair telkinlerde bulunması ve geleceğe yönelik uyarılar yapması romanı gerçeklikten uzaklaştırmıştır.

Zaten Ahmet’in tanımadığı bir kamyon şoförünün evinde misafir edilişi, çocuk yaşta bu kadar akıllı ve mantıklı hareket edişi, hiçbir hata yapmayıp mükemmel oluşu gibi durumlar beni kitaptan soğutmuştu. Üstüne bir de Ahmet’in şeyhle karşılaşıp mucizevi denilebilecek tarzda şeyler yaşaması ile kitabı okumamı zorlaştırdı.

Oldukça sade bir dille, edebi anlatımdan uzak olarak yazılan bu eserin yazarı hakkında küçük bir araştırma yaptığımda ilk olarak Geredeli olduğunu ve Ziraat mühendisi olduğunu öğrendim. Daha sonrasında ise, tarım üzerine yazdığı kitaplarının bulunduğunu ve siyasi tarzda da kitaplar yazdığını, bazı gazetelerde de köşe yazarlığı yaptığını öğrendim.

Yeni yazarlar tanıma serüvenimde uzun zamandır edebi bir tat almadığım ve hayal kırıklıklarına uğradığım için bir süreliğine bu serüvenden vazgeçmeye karar verdim. Büyük zevkler alarak okuduğum yazarlarımla buluşmaya ve onların eserlerini okurken başka coğrafyalarda, başka hayatlarla buluşmaya gidiyorum bir süreliğine…

23 Kasım 2011 Çarşamba

ÖĞRETMENLERİMİZ,GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN

Öğretmenlik, insanlık tarihinin en eski, en anlamlı, en kutsal ve en ölümsüz mesleği olduğunu hepimiz biliriz. Böylesine önemli bir mesleği yapabilmek için öncelikle içimizde büyük bir insan sevgisinin olması gerektiği bir gerçektir. İnsanı sevmek sadece ve sadece ona güler yüz göstermek yardım etmek veya sırtını sıvazlamak değildir. Bence insanı sevmek, onun geleceğini sağlam ve güzel temeller üzerine kurmasına yardımcı olmaktır, yine insanı sevmek ona yılmadan yorulmadan bir şeyler öğretmek, doğru yolu göstermektir. Tüm bunları yaparken de ona güler yüzle, tatlı dille yaklaşmak, anlayışlı olmak, gerektiğinde sırtını sıvazlamak, gerektiğinde ise onu uyarmak demektir. Yüreği insan sevgisi ile dolup taşan tüm Öğretmenlerimiz, Günümüz Kutlu Olsun…


Yüreği insan sevgisi ile dolu olan öğretmenlerimizin bir de bitmez tükenmez bir sabırları vardır. Çevremdeki birçok ana babanın bana :”Biz evde ikisinin üçünün hakkından gelemiyoruz, siz bu kadar çocukla nasıl baş ediyorsunuz, Allah sizlere sabır versin” şeklinde dua ettiklerini, ergenlik çağındaki çocukları içinde ise :”Bizim lafımızı, sözümüzü dinlemiyorlar, siz bir konuşsanız hocam.” diye çaresizliklerini dile getirdiklerini çok iyi biliriz. Sabırla çalışır öğretmenim, ektiği fidanların biri bile çürümesin diye nakış işler gibi yorulmadan, yılmadan emek harcar öğrencilerine ve asla acele etmez meyvelerini toplamak için… Ektiği fidanları sabırla büyüten Öğretmenlerimiz, Günümüz Kutlu Olsun…

Sevgi ile yoğurdukları sabırlarında kocaman kocaman umutları vardır benim öğretmenimin… Hiçbir zaman umutsuzluğa yer yoktur onların yüreğinde. Yetiştirdikleri çocuklarla geleceğe ışık tutacaklarını bilerek çalışırlar. Vatanını, milletini, bayrağını seven, ülkelerimizi daha ileriye götürecek bireyler olarak görür öğrencisini. Bilir ki bunları söyleyerek yetiştirdiği fidanların asla onu yanıltmayacağını… Umutsuzluğa kapılmadan pırlanta gibi nesiller yetiştiren Öğretmenlerimiz, Günümüz kutlu Olsun…


Sevgili Öğretmen Arkadaşlarım,

Bugün öğrencileriniz okul kapılarda karşılayacak sizi, gözlerinde farklı bir ışıltı, içlerinde farklı bir heyecanla sizi görmek, sizin bu özel ve anlamlı gününüzü kutlamak için adeta birbirleriyle yarışacaklar. Sizlere olan sevgisini ifade edebilmek için avuçlarının içinde ya küçük bir hediye ya da yüreğinden gelen tertemiz bir sevgiyle ‘Öğretmenim, Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.’diyecekler. Bu küçücük bedenlerden gelen kocaman sevgiler biliyorum ki sizin sevgiyle, sabırla ve umutla büyüttüğünüz geleceğimizdir.


Geçmiş ve geleceğe emeği geçen, geleceğimize ışık tutan tüm öğretmenlerin, öğretmenler gününü kutluyorum ve hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum

14 Kasım 2011 Pazartesi

ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YERDE - ALEV KUTLUÖZEN



Alev Kutluözen, şair olarak tanıdığım ve Ateşin Düştüğü Yerde adlı kitabıyla da yazarlığına tanık olduğum günümüz yazarlarımızdan biridir. Türk bir babanın ve Prusyalı bir annenin çocuğu olan Kutluözen, İstanbul’da doğup büyümüştür.


Yazarımız Ateşin Düştüğü Yerde adlı kitabında anılarına yer vermiştir. Eserini iki bölüme ayıran yazarımız özellikle ilk bölümünde okul yıllarına ait hafızasında kalanları anlatmış. Öğretmenlerinin neredeyse tamamını acımasız, takıntılı ve şiddet yanlısı; öğrencileri ise içine kapanık, kendini ifade edemeyen ve öğretmenlerine karşı koşulsuz itaat eden korkak bireyler olarak göstermiş. Okul yıllarına ait hafızasında sanki sadece kötü anılar kalmış ve adeta öğretmenlerinden intikam almak istercesine kalemini sivri tutmuş. Bir öğretmen olarak bunları okurken gerçekten çok üzüldüm; ama bazı öğretmenlerimizin de aynı olduğunu düşünmedim desem yalan olur. Yazarımız kitabının ikinci bölümünde ise sosyal olaylar ile ilgili tanık olduğu kötü olayları kaleme almış. Kuşak çatışmalarının, eğitim sisteminin yanlışlıklarını çok sade bir dille anlatan yazarımız aslında bu kitabında yeryüzünde iyiyi, güzeli yaşamak ve yaşatmak için insanlarla tek yürek olmak gerektiğinin mesajlarını veriyor.

Kitabı bitireli neredeyse bir hafta oldu; ama yazarımızın anılarına dair zihnimde o kadar az şey kaldı ki… Bu nedenle kitap için kısa ve öz olarak şöyle söyleyebilirim. Hoş vakit geçirmek için her yaştan ve her kesimden insanın rahatlıkla okuyabileceği kadar sade ve akıcı; ama hafızalarda uzun süre yer edecek kadar da etkileyici olmayan bir kitap diyebilirim.