16 Mayıs 2011 Pazartesi

BİR BİLGENİN NOT DEFTERİNDEN GÜNEYDOĞU/ BİLAL CİVELEK


Kapak resminden hiçbir anlam çıkartamadığım; fakat kitap ismini okuyunca gözümün önünde bir anda canlanan ak sakallı bir dede ile buluşma ümidi ile kitapçı rafında duran kitabı hemen elime alıp incelemeye başladım. Özellikle benim için yeni bir yazar, yeni bir yorum olması nedeni kitabın arka kapağındaki yazıyı dikkatlice okudum. Yazarımızın öğrenciliğin bir meslek olup olmadığına dair soru sorması ve bu soruya da kendisinin çok güzel ve etkileyici cevaplar vermesi ile kitap oldukça ilgimi çekti. Özellikle de okuyuculara hitaben “Şimdiden ne biçim kitap bu diyorsan sevgili dostum bu kitabın kapağını bile açmadan aldığın yere koy. Sana yan etkisi olabilir ya da dokunabilir.” Şeklindeki mizahi unsurla yüzümdeki tebessüme engel olamadan ve yazar hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan bu kitabı aldım.


Yazarımız, kitabın önsözünde Habil ile Kabil’in kavgasını anlatarak insanlığın ilk kavgasından güzel bir örnek ile kitabın konusunun kavgalara ve savaşlara dayalı olduğuna dair ilk sinyalleri vermiş. Daha sonrasında sırayla Çanakkale, Kurtuluş Savaşını ve günümüz Türkiye’sinin içinde bulunduğu terör sorununu ele almış. Son olarak da yazarımızın Son Saadet Çağı diye adlandırdığı bir çağ ile Türklerin yeniden dünya sahnesinin başköşesine oturacağı, insanlığın uzun bir süre huzurlu bir süre yaşayacağını ve uzun sürenin de dünyanın yok olmasıyla sona ereceğine dair sözlerini okuyunca kitap benim için daha bir önem kazanmıştı.

Olaylar 12 Eylül 1980 darbesinin olduğu günlerde bir çocuğun dünyaya gelmesi ile başlıyor. Dünyaya yeni gelen bu bebeğe, kendini birçok alanda güzel bir şekilde yetiştiren bilge kişi Fevzi Bey tarafından Mustafa Fatih ismi veriliyor. Mustafa Fatih, oldukça zeki ve çalışkan biridir. Fevzi Bey, çocuktaki bu yetenekleri fark edip sık sık onunla sohbet ediyor ve onun kendini geliştirmesi için elinden geleni yapıyor. Romanda zaman hızla geçiyor ve Mustafa Fatih kendini çok güzel yetiştirip iyi bir eğitim alıyor ve önce milletvekili sonra başbakan gibi önemli görevler geliyor. Tabi ki bu günlerde ülkenin durumu çok karışıktır ve Mustafa Fatih bir kurtarıcı gibi ülkemizin imdadına yetişiyor. Kürtlere birçok haklar verilmiş onlarda kendi devletlerini kurmak için batı ülkelerinden yardım almaktadır. Kürtler doğudaki halka zulmederek halkı yıldırma, korkutma ve batıya göç ettirmektedir. Nihayetinde Kürtler güneydoğu bölgemizi ele geçiriyor. Türkiye ‘deki tüm Kürtler tüm işini gücünü bırakıp Türkiye Cumhuriyeti ile tüm ilişkilerini keserek o topraklara gönderilmesi planlanıyor. Zamanında PKK’yı maddi ve manevi destekleyen Kürt iş adamları ve devlet memurlar bu durumdan zarar göreceklerini geç de olsa anlayıp pişman oluyor. Ayrıca Kürt yöneticilerin kendi halkı saydığı o topraklardaki herkese de eziyet ediyor olması ile de Kürtler yaptıklarına pişman olup tekrar Türkiye Cumhuriyetine bağlı bir millet olmayı istiyor.

19 Mart 2015 tarihinde Mustafa Fatih’in isteği ile savaş başlatılıyor başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere Kürt liderlere de Türk devletinin büyüklüğü, askerinin cesareti, komutanlarının zekası ve Türk2ün gücünü bir kez daha kanıtlanıyor ve Diyarbakır halkının ellerinde Atatürk porteleri ve Türk bayrakları ile bağımsızlığın sevinci ile yürüyüş yaparken kitap son buluyor.

Yazar oldukça yalın ve anlaşılır bir dil kullanmış, kitaptaki olaylar oldukça güzel kurgulanmış, gerçi yazarımız ele aldığı bazı olaylar okuyucuyu sıksa da okunmaya değer bir kitap olarak görüyorum. Bir de yazarın kitabın sonuna eklediği faydalanılan kaynaklar bölümü de bu eserin büyük uğraşlar sonunda yazıldığını gösterir nitelikte.

Bu eseri özellikle ülkemizi bölmek isteyen zihniyetlere tavsiye ediyorum. Kavgayla yoklukla, pişmanlıkla yaşayacaklarını bir hayat için mücadele etmeye değmeyeceği için bu güzel topraklarda kardeş ve dostluk içinde yaşamanın güzelliğinin tadını yaşasın ve yaşatsınlar.

Hiç yorum yok: