20 Aralık 2010 Pazartesi

KUŞLAR VE OYALAR CENNETİ NALLIHAN


Ormancılık Haftası nedeniyle Kırsal Çevre Derneği ile Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği’nin düzenlediği bir geziyi paylaşacağım. Nallıhan Kaymakamlığı ve Belediyesinin desteği de söz konusuydu. Özelliklede Turizm Gönüllüleri Derneği Başkanı Mustafa Bektaş Bey'in içten davetiydi. Biz daha önce Nallıhan’a Toprak Ekolojisi kursuna gidecektik; ama olmamıştı.Daha önce Mudurnu’ya giderken sadece yol manzaralarını gördüğüm Nallıhan’ı çok merak ediyordum.Toprak rengi ve konumu Kapadokya’ya benzeyen Çayırhan’ın da bazı yerleri beni büyülemiştir.

Sabah 7.30’da yola çıktık. Ben Gülsen ve Yavuz ve başka dört arkadaş Optimum Alışveriş Merkezi önünden otobüslere bindik. Ayaş’ta derneğimizin ikramı sıcak poğaçalarla birlikte çaylarımızı içtik. Beypazarı’nı geçtik ve nihayet 9.30 ‘da Çayırhan Belediyesine geldik. Önce hamam ve caminin yapıldığı beldelerden bu kalıntılar sular alçaldığında Roma’dan kalma kaya mezarları görülebiliyormuş. Baraj üzerinde yer alan kuş cennetinin manzarası muhteşemdi. Günün her saati dağların göle yansıyan renk cümbüşü farklıymış.Biz sadece 9.30’da gördük.Bu bölgeyi gezebilmek için 3 gün gerekliymiş.

Bu baraj tekne ile 7 buçuk saatte gezilebiliyormuş. Türkiye’nin ilk hidrolik ve yer yer yeşil ekilmiş alanların görüntüsü çok güzeldi. Çayırhan’dan Sarıyer Belediyesi yol ayrımına gelindiğinde yolun solu Eskişehir’e gidiyor. Nallıhan Eskişehir arası 100 km imiş. İç Anadolu bozkırından Karadeniz yeşiline geçtiğimizi görüyoruz.

Eskişehir yolu tarafında(Mıhalıçak yol)Ermem Sultan Köyü varmış ve Yunus Emre’nin (hocası şeyhi)Tapduk Emre Türbesi bu köydenmiş.

Toprağın belirgin özelliği kırmızıya çalan kiremit rengi olmasıydı. Yer yer ekilmiş yeşil alanlarda arada muhteşem bir görüntü sunuyordu. Bu bölgenin sebzeciliği bol; ama İstanbul bölgesine gittiği için Ankara’da bu sebzelerden göremiyoruz

Sarıçalı Dağı bölgenin en yüksek yeri ve karlar üzerinde en yaşlı karaçam ve sarıçamlar bu bölgede olduğu için koruma altına alınması düşünülüyor. Çevresi 7 buçuk metre olan devasa bir fındık ağacıda var bu dağda. Sarıçalı Dağı’nda rakım 1.740 metreye kadar çıkarken Sakarya Nehri vadisinde ise rakım 250 metreye kadar düşer. Akdeniz, Karadeniz ve İç Anadolu iklimini bir günde görebilirsiniz bu şehirde

Saat 13’te Uluhan Ziyaret Mezarlığına vardık ve daha sonra köylüler ve yaşlı ormancılarla buluştuk. Uluhan da ipek yolu üzerinde ve bu sırasıyla Selçuklu döneminde yapılan bu hanların arası 30-40 km bir günlük yürüme mesafesinde Anıt ağaçları inceleyerek hocalarımız ve yöre halkı tarafından bilgilendik. Daha sonra Beycik Ormanları’na vardık ve buradaki muhteşem anıt ağacı gördük. Bu bölgede daha önceleri 80 orman işçisi çalışırmış özelleştirmeden dolayı şimdi 5 kişi kalmış.

Artık öğlen olmuştu. Karacasu Köyü’nün yemek daveti üzerine bu köye gittik. Açık hava, bahçe içinde, isteyen minderlerde oturarak gözleme ve nefis ayrandan oluşan yemeğimizi yedik. Benim gibi çoğunluğun aklında bu köye mutlaka bir daha gelmeliyim ve kapalı okulları değerlendirilerek oluşturulan bu misafir evlerinde kalmalıyım düşüncesi oluştu sanırım. Köylülerin yöresel ürünler sergisi de çok doğaldı. En çok pembe renkli tarhanasını sevdim.

Nallıhan Kültür Merkezi’ne vardıktan Orman İşletme Şefliğinin ve katılım az da olsa köy muhtarlarının konuşma yaptığı panel ve yöresel ses sanatçısının müzik ziyafeti enfesti. Panelde bu günün ağaç bayramı veya fidan dağıtma günü olmadığı, ormancılık politikaları ve küresel ısınmanın ormanlarla azaltılacağı vurgulandı. 1980 yılından sonra ormanların korunma anlayışından uzaklaşıldığı ve ormanların yeni getirim alanı olduğundan bahsedildi.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bir sincabın Eskişehir’den Tokat’a kadar ağaçlar üzerinden zıplayarak gittiğini duyunca ormanlarımızı ne çabuk katlettiğimizi görünce önce kendim, sonra tüm insanlık adına çok üzüldüm.

Nallıhan şehir içerisinde kısa bir tur yaptık. Şehre ismini veren 1595 yılında Nasuh Paşa tarafından yaptırılan Kocahan’ın olduğu çevreyi, dokuma atölyelerini ve iğne oyası satan dükkanları gezdik.

Hoşebe adı verilen mesire yerinde dolaşırken hava artık kararmak üzereydi. Hemen yakınındaki Akdere Köyü’ne geldik ve ben hava kararmadan bu köyün fotoğraflarını çektim.

Bu köyde de bir akşam yemeğine davet edilmiştik. Konukevi mimarisi, dekorasyonu ortada yanan soba ve üzerindeki çay hayallerin ötesindeydi. Yemeklerde tarif edilemeyecek kadar güzel ve boldu. Baklava ve yaprak sarmasına da diyecek yoktu.

Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği’ne emeği geçen Başta Mustafa Bey olmak üzere tüm çalışanlarına teşekkürler bize unutamayacağımız bir gün geçirttikleri için.Ayrıca gönüllü ve içten bir şekilde rehberlik yapan emekli öğretmen Mehmet Özbeki tanıdığıma onlar gibi insanların olduğuna çok sevindim.

Bu geziden sonra gönülden Nallıhan’ı bilmeyen herkese anlatıyorum ve tavsiye ediyorum. Artık nerde bir fuar görsem onların standını ilgiyle geziyorum. Yöresel ürünlerinden tarhana, kurutulmuş domates ve elma, kuru üzüm ve pekmez tercihlerim arasında.

Çağdaş sanatlar merkezindeki Turizm Gönüllüleri Derneği'nin fotoğraf sergisinde bu duygularımı güncelledimİğne oyası kolyem de taktığım zaman arkadaşlar arasında çok ilgi çektiğini de belirteyim.

Ormancılık Haftası dolayısıyla Atatürk’ ün AOÇ(Atatürk Orman Çiftliği) için söylediği bir sözle bitireyim:

“Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden yoksundur. Öyle bir ağaçlandırın ki gözleri görmeyenler bile etrafın yeşil olduğunu görsün”

                                                                            FATMA GÖKMEN

1 yorum:

Adsız dedi ki...

İyi ve faydalı paylaşımlarınız var Joomla web tasarım olarak başarılar ve paylaşımlarınızın devamını dileriz.