22 Şubat 2011 Salı

AŞK TESADÜFLERİ SEVER



(İZLEYİCİLERİNE KÜÇÜK BİR TAVSİYE)

       Aylardır sinemaya uğramayan biri olarak, aniden aldığım bir kararla Aşk Tesadüfleri Sever filmini izlemeye gittim. Doğumdan itibaren çocukluk ve ilk gençlik yıllarında yaşadıkları tesadüfler ve ilk aşkın özel olması ve güzelliği üzerine kurgulanmış duygusal bir film.


Aşk Tesadüfleri Sever filmi 1970’li yıllardan 2000’li yıllara kadar uzanıyor. Ünlü bir fotoğrafçının kendi sergisinde kapak resmi olarak kullandığı bir fotoğraf karesinin iki eski dostu, sevgiliyi birbirine kavuşturmasını anlatan tesadüflerle dolu güzel bir film diyebilirim. Fakat bu filmi izlerken aklıma takılan bir şey vardı. Aylar önce okuduğum Issız ve Sessiz Ağlar Yürek adlı kitap ile olan benzerliği… Bu kitapta da çocukluk aşkına bir topaç vesilesi ile kavuşan iki gencin yaşadıkları vardı. Her ikisinde de aşk ve sevgi üzerine örülmüş bir kurgu ve tesadüflerle beslenmiş bir sürükleyicilik vardı. Filmin sonuna doğru hastane koridorları bir karabasan gibi izleyici karşısına çıktığı an kendi kendime dedim ki: “Evet ben biliyorum bu filmin ve bu aşkın sonunu.” Sinema salonunda özellikle bayanların ellerinde peçetelerle gözlerini gizlice silmeye başladıkları an üzülmeyin böyle bitmeyecek bu film demek isterken karşılaştığım son eminim ki herkesten çok ben şaşırtmıştır. Çünkü güzel bir aşk bir şekilde sonlanamazdı. Oysa Issız ve Sessiz Ağlar Yürek adlı kitap daha güzel sonlanmıştı.Salon dağılırken herkesin gözünde yaş ve hüzün varken ben de şaşkınlık vardı. Aynı konunun bu denli farklı kurgulanması gerçekten çok etkileyiciydi.

Aşk Tesadüfleri Sever filmini beğeniyle izleyenlere bir tavsiyem var. Mutlaka Issız ve Sessiz Ağlar Yürek adlı kitabı okumalısınız. Veya Issız ve Sessiz Ağlar Yürek adlı kitabı okuyanlara Aşk Tesadüfleri Sever filmini özellikle tavsiye ediyorum. Farklı bir tat, farklı bir yorum sizi başka dünyalara götüreceğinden eminim.



10 Şubat 2011 Perşembe

YE DUA ET SEV... Elizabeth Gilbert




Yılın kitabı seçilen Ye Dua Et Sev hakkında o kadar çok şey yazılıp çizilmişti ki bu kadar reklama karşılık ben de biraz geç kaldığımı düşünerek biraz da kendime kızarak başladım bu kitabı okumaya…

İyi bir eş, iyi bir işe sahip olan Elizabeth Gilbert, 30’lu yaşlardadır. Birçok güzel şeye sahip olmasına rağmen kendini mutlu hissetmez, yaşadıkları onu tatmin etmez. Çünkü istediği düzenli bir hayat değil gezip göreceği, yeni insanlar tanıyabileceği bir yerlere gitmek ve içinden geldiği gibi yaşayabilmekti. Kısa bir süre içinde aldığı boşanma kararı ile eşinden ayrılır. Evini ve eşini bırakarak başka yerler görmek hevesi ile yollara koyulur. Önce İtalya ‘ya gider orada keyifli günler geçirir. Ardından Hindistan ‘a gider orada kendisini ibadetlere vererek ruhunu maneviyat ile doldurur ve son olarak da Bali’nin Endonezya Adaları’na gidip dünyevi hazlar yaşar. Yazarımız buralarda edindiği tecrübeleri insanlarla paylaşmak için de bu eseri kaleme aldığını belirtir. Bu kitapta bir kadının duygularına, kişisel gelişimine yer verilirken yazarımızın gezip gördüğü yerler hakkında da bilgi sahibi oluyoruz.

İnsan hayatında olması gerekenleri araştıran bir macera kitabı veya bir kişisel gelişim kitabı diye adlandırılsa da ben bu kitaptan büyük bir keyif aldığımı söyleyemem. Belki kendi ruh dünyama, belki yaşam tarzıma belki de umduğum yaşama dair bir şeyler bulamadığım için okurken oldukça zorlandım.

Yılın kitabı seçilip çok satanlar arasında uzun süre yer aldığına dair o kadar reklamı yapılsa da herkesin bir solukta okuyabileceği, elinden bırakamayacağı bir kitap olarak görmüyorum. Benim gibi merakını gidermek için okuyacaklara bu kitabı tavsiye ederim; fakat yapılan reklamlardan dolayı büyük bir umutla veya hayalle başlamasınlar bu kitaba.

4 Şubat 2011 Cuma

KİMYA HATUN - SAİDE KUDS




Kitapçı raflarında uzun bir süredir görüp de merak ettiğim; fakat okumak için bir türlü fırsat bulamadığım Kimya Hatun kitabını nihayet aldım ve büyük bir heyecan ve mutlulukla okumaya başladım. Kimya Hatun’u; Mevlana’nın evlatlığı, Şems’in hayat arkadaşı, tarikat kültürüyle haremde büyümüş genç, güzel ve zeki bir kız diye tanımıştım okuduğum tüm kitaplarda... Konya ‘dan gelip geçmiş, Mevlana’nın yanında büyümüş, onun terbiyesi ile yoğrulmuş narin bir çiçek gibi görmüştüm onu ve çok sevmiş, hayran olmuştum Kimya Hatun’a.


Bu kitapta olaylar Kimya Hatun’unağzından anlatılmaya başlanmış. Kimya Hatun’un annesi olan Kerra Hatun, kocasının ölümünden sonra bir bağ evindeki konakta iki çocuğu ve yardımcılarıyla yaşamaya başlar. Kerra Hatun, genç ve güzel olması nedeniyle birçok evlilik teklifi alır ve en sonunda Konya müftüsü olan Mevlana’nın teklifini kabul edip onun haremine yerleşir ve birkaç ay sonra çocuklarını da yanına alır. Buraya kadar her şey o kadar güzel anlatılmış ki kitabı elinizden bir an olsun bırakmak istemezsiniz. Fakat Kerra Hatun’un, Mevlana‘nın haremine yerleştikten sonra yaşanan olaylar insanı kızdıracak türden.

Saide Kutsi, İranlı bir bayandır. Bu kitabı İran’da en çok beğenilen ve okunan kitaplar arasında yer almış olması ve edebiyat ödülü aldığını düşünerek ne kadar kızsam da kitabı tamamlamayı düşündüm.

Haremde geçen her hadise benim canımı sıkıyordu. Kitapta neredeyse tüm karakterler kötü tanıtılırken iyi gösterilen sadece iki karakter vardı. Biri Kimya Hatun diğeri ise Mevlana’nın küçük oğlu Alaeddin. Yazarımız roman kahramanlarını haksız yere karaladığı, hatta bazı yerlerde İslam’a, Mevlana’ya, Sultan Veled’e ve özellikle de Şems’e saldırarak onları çok farklı bir kişi göstermeye çalışarak neyi amaçladığını çok merak ediyorum.

Tasavvuf dünyasının iki dev ismi Şems ve Mevlana birbirlerini tanıdıktan sonra dinsizliğe varan yaşamları, Şems’in genç ve güzel karısına uyguladığı şiddet, tüm insanlığa duyduğu öfke, Mevlana’nın çocuklarına ilgisizliği, kadınlara olan bakışı ve kadınlardan nefret edip onları değersiz görmesi, Sultan Veled’in asabiyeti ve kimse tarafından sevilmeyişi, Sadressin Konevi’nin Mevlana’ya olan öfkesi, kıskançlığı ve düşmanlığı gibi daha sayamayacağım birçok olay içimi öylesine acıttı ki bu ilim, irfan sahibi insanların hayatlarına dair bilgim olmasa bu yüksek şahsiyetler hakkında farklı düşüneceğim.

Şems Tebrizi’yi karalamak isteyenler için Kimya Hatun bulunmaz bir hazine olmuş diye düşünüyorum. Asırlardır gizemini koruyan Kimya Hatun’un bu denli günahkâr tanıtılması, eşine ihanet ettiği düşüncesi ile Şems tarafından boynu kırılarak öldürülmesi ve Şems’in katil olarak tanıtılmasının bilinçli olarak yapılmış kanaatindeyim. Çünkü çoğu olayın gerçekle hiçbir alakası yok. Şems, Mevlana, Sultan Veled, Kerra ve Kimya Hatun kimdir diye soracak olursak bunun cevabı kesinlikle İranlı yazar Saide Kuds’ün anlattığı kişiler değildir diyebiliriz. Tamam romanlarda kurgu vardır; fakat tarihe mal olmuş kişilerin kişilikleri ve yaşamları kurgulanırsa insanlara yanlış bilgi vermiş oluruz.

Bu kitap için yazarın ilk romanı olmasının verdiği bir acemiliktir veya yazarın İranlı olmasından dolayı İran’daki yaşamı, kadının değerini(daha doğrusu değersizliğini) göstermek için tarihi bir karekter kullanmasındandır veya en kötüsü “Mevlana Düşmanlığıdır.” Edebiyat ödülü almış bir eser de olsa Mevlana ve Şems’i tanımayanlara tavsiye etmeyeceğim bir kitap olup Mevlana ve Şems’e dair bilgileri olanlar için ise bu kitabın tamamen hayal ürünü olduğunu düşünerek okumaları…