11 Ocak 2011 Salı

GÜZEL BİR TAVSİYE...

Afyon Final Dershanesi çalıştığım 2003 yılı Mart ayında dershane tarafından Çanakkale’ye bir gezi düzenlendi. Tüm öğretmen arkadaşların ve diğer personelin katılımıyla gece yarısı otobüslerle yola çıktık. Destanımıza, başarılarımıza, kahramanlıklarımıza dair birçok şey okumuş ve izlemiş olsam da şu ana kadar hiç görmemiştim Çanakkale’yi. Her karış toprağı kanla sulanan bu toprakları biraz geç de olsa görecek olmak beni heyecanlandırmıştı.


Buz gibiydi Çanakkale’nin havası, insanın içini titretiyordu; ama mutluluk veriyor, coşturuyordu yürekleri… Ne de olsa savaş yıllarında Türk milletinin umudunu artırdığı için bu topraklar zaferin müjdecisiydi.

Çanakkale Final Dershanesindeki Tarih öğretmeninin rehberliğinde gezdik bu güzelim şehri. Adeta adım adım gezdik bu toprakları… Her köşesine ait bir efsane, bir olay, bir kahramanlık, bir destan dinledik rehberimizden. Askerlerimizin ve devletimizin içinde bulunduğu yokluğu ve zorluğu dinleyip o günleri düşününce içimiz acıdı, gözlerimiz doldu; ama kahramanlarımızın gücünü, cesaretini ve büyüklüğünü duyunca gururdan içimiz neşeyle doldu ve neşeyle hüznü aynı anda yaşattı bu topraklar bize…

Çanakkale, yerli ve yabancı turistlerin ziyaretleriyle canlanır, neşelenir diyordu rehberimiz. Gerçekten bu şehrin sokakları; kültürü, dili, devleti, dini farklı insanlarla renklenmişti. Bir zamanlar savaşın acımasızlığı ile birbirini öldürmek için karşı karşıya gelen farklı milletler kendi tarihine dair bir şeyler öğrenmek, atalarını anılarda olsun yaşatmak ve atalarının can verdiği toprakları görmek için adeta akın etmişti buraya… Fakat işin en acı tarafı Türk’ten çok yabancılar vardı her yerde. Onlar da atalarının mezarlarını ziyaret ediyor ve rehberlerinin anlattıklarını can kulağıyla dinliyorlardı. Bir an için merak ettim neyi bu kadar dikkatli dinliyorlar ve neye bu kadar şaşırıyorlardı. Atalarının buraya neden geldiğine mi, atalarının buralarda ne işi olduğuna mı şaşırıyorlardı, yokluk içerisinde olan bir millete, atalarının nasıl yenildiği düşünüp atalarına mı kızıyorlardı yoksa sömürge devletlerinin oyununa nasıl geldiklerini mi dikkatlice dinliyorlardı? Belki de yoksulluk ve yoklukla boğuşan Türk milletinin her şeye rağmen tarihe altın harflerle yazdığı kahramanlık destanını dinleyip şaşıyorlardı.

Bu güzel ve anlamlı gezi ile Çanakkale ‘ye olan ilgim biraz daha arttı ve bu topraklarda yazılan büyük destanımıza dair 2001 yılında yeni çıkan ve satış rekorları kıran Gelibolu kitabı benim için daha bir anlam kazanmıştı dönüş yolunda tekrar okumuştum.

Bu yıl neler yapacağınıza dair planlarınızı yapmaya başladığınız şu günlerde sizlere tavsiyem mart ayında bir geziye katılmanız. Tarihimiz hakkında bilgilerinizi o mekânları görerek pekiştirmek, o manevi havayı solumak için özellikle de bir rehber eşliğinde atalarımızın destan yazdığı Çanakkale’yi ziyaret etmeyi planlarınız arasına almanızı tavsiye ederim.



1 yorum:

aynur - zonguldak final dedi ki...

tarihimizi bilmek için o havayı solumak gerekir bence de...gerçekten güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık...